TCMB enflasyon beklentilerini korudu
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası(TCMB), enflasyon beklentilerini korudu.
TCMB’nin yeni Başkanı Fatih Karahan “Enflasyon Raporu 2024-III” sunumunu gerçekleştirdi.
Karahan, enflasyonun 2024 yılı sonunda %38,0 olacağını, ardından 2025 yıl sonunda %14,0 seviyesine gerileyeceğini belirtti. Bir önceki enflasyon beklentisi bu yıl sonu için %38,0, gelecek yıl sonu için %14,0, 2026 yıl sonu için % 9,0 seviyesinde bulunuyordu.
TCMB Başkanı, enflasyonun 2026 yılı sonunda tek haneli seviyelere gerileyip %9’a düştükten sonra orta vadede enflasyon hedefi olan %5 seviyesinde istikrar kazanacağının tahmin edildiğini ifade etti.
TCMB Enflasyon Raporu’nun ‘Genel Değerlendirme’ başlığında şu ifadelere yer verildi.
“Küresel ölçekte dezenflasyon süreci devam ederken enflasyon birçok ülkede hedef oranlara yaklaşmayı sürdürmüştür. Son dönem verileri işgücü piyasalarında arz ve talep uyumunun arttığına ve hizmet sektöründeki fiyat katılıklarının zayıflamaya başladığına işaret etmektedir. Bu görünüm çerçevesinde, Avrupa Merkez Bankası (ECB) başta olmak üzere bazı gelişmiş ülke merkez bankaları faiz indirim süreçlerini başlatmışlardır. ABD’de mayıs ve haziran enflasyon verileri hizmet enflasyonu ana eğiliminde belirgin bir düşüşe işaret etmektedir. Olumlu enflasyon görünümü, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) temmuz toplantısı sonrası yaptığı açıklamalar ve son açıklanan işgücü piyasası verileri eylül ayında ilk faiz indiriminin gerçekleşeceği yönündeki beklentileri güçlendirmiştir. Gelişmiş ülkelerin genelinde daha hızlı indirim patikaları fiyatlanmaya başlamıştır. Gelişmekte olan ülkelerin bir kısmında faiz indirimleri sürerken gerek enflasyonun gerekse politika faizlerinin tarihsel ortalamalara yaklaşması ile bazı merkez bankaları faiz indirimlerine ara vermiş veya indirim hızını düşürmüşlerdir. Ilımlı büyüme görünümü ile birlikte dezenflasyon sürecinde gelinen aşama, merkez bankalarının önümüzdeki dönemde de parasal sıkılığı azaltma yönünde adımlar atabileceklerine işaret etmektedir. Bununla birlikte, son dönemde Orta Doğu kaynaklı artan jeopolitik riskler ve seçim süreçlerinin neden olabileceği politika belirsizlikleri gibi faktörler, enflasyondaki katılıkları tekrar güçlendirme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle, merkez bankalarının indirim süreçlerini temkinli götürecekleri yönündeki iletişimleri devam etmektedir. Mevcut Enflasyon Raporu döneminde küresel risk iştahı uzun süre olumlu seyretmiş, ancak temmuz ortalarından itibaren jeopolitik gelişmelerin yanı sıra Fed’in faiz indirim sürecinde temkinli hareket edeceğine ilişkin açıklamaları ve Japonya merkez bankasının faiz artırımı nedeniyle hızlı bir bozulma kaydetmiştir. Temmuz sonunda Japonya merkez bankasının faiz artırım kararının ardından küresel bir satış dalgası oluşmuş ve gelişmekte olan ülke risk primleri hızla yükselmiştir. Türkiye’nin risk primi de bu kapsamda haziran ve temmuz ayları boyunca seyrettiği 260 baz puan düzeylerinden 290 baz puan seviyesine yükselirken Rapor dönemi göz önüne alındığında artış daha sınırlı olmuştur. Aynı zamanda, Türk lirasının kur oynaklığı kısa vadede dalgalı bir seyir izlemiş, uzun vadeli oynaklıklar ise artışını sürdürmüştür. TCMB brüt uluslararası rezervleri 26 Temmuz itibarıyla 148 milyar ABD doları seviyesine yükselirken TCMB swap fonlaması Rapor döneminde 36,8 milyar ABD doları gerilemiş, swap hariç net rezervlerdeki iyileşme ise 63,3 milyar ABD doları düzeyinde olmuştur. Kısa vadeli DİBS getirileri gerileme eğilimini sürdürürken orta ve uzun vadelerdeki yatay seyir devam etmiştir. Para politikası kararları ve parasal sıkılaşma sürecini destekleyen diğer adımların sonucunda kredi büyümesindeki yavaşlama belirginleşmiştir. Bir önceki Enflasyon Raporu döneminden bu yana, Türk lirası mevduatın payının artırılmasına yönelik düzenlemeler ile parasal aktarımı desteklemeye yönelik diğer makroihtiyati kararlar, parasal sıkılığın talep koşullarına aktarımını güçlendirmiş ve bankacılık sisteminin fonlama kompozisyonunu iyileştirmeye devam etmiştir. Mevcut Rapor döneminde, yurt içi ve yurt dışı yerleşiklerin TL varlıklara yönelimiyle piyasada oluşan likidite fazlası, Dövizden Dönüşümlü KKM hesaplarından TL mevduata geçen hesaplarda faiz oranlarının belirgin şekilde düşmesi ve iyileşen enflasyon ve kur beklentilerini bankaların mevduat fiyatlamalarına yansıtmaları sonucunda mevduat faiz oranları bir miktar gerilemiştir. Mevduat faiz oranlarındaki gerileme ve zayıflayan TL kredi talebi, TL kredi faiz oranlarına da yansımıştır. Ancak, piyasada oluşan likidite fazlasının zorunlu karşılıklar yoluyla ters repo ve depo araçlarına kıyasla daha uzun vadeli sterilize edilmesi sonucunda TL mevduat faizlerine bu kanaldan gelen gerileme baskısı durmuştur. Mevcut Rapor döneminde, kur korumalı hesaplardaki azalma yavaşlayarak devam ederken, Türk lirasının toplam mevduat içindeki payı yükselişini sürdürmüş ve yıl sonu hedefimiz olan yüzde 50’yi aşmıştır. Ticari kredilerde, TL kredi büyümesindeki yavaşlama belirginleşirken, arz ve talep yönlü dinamiklerin desteği ile YP ticari krediler ivmelenmiştir. Ancak, mayıs ayında yapılan düzenleme ile YP kredilere aylık büyüme sınırı getirilmiş, sınırın aşılması durumunda TL cinsinden bloke olarak tutulacak zorunlu karşılık yükümlülüğü uygulamasına gidilmiştir. Aylık büyüme sınırı, temmuz ayında daha da daraltıcı olacak şekilde güncellenmiş ve söz konusu düzenlemelerin etkisiyle YP ticari kredi büyümesi yavaşlamıştır. Böylece reel sektörün aşırı kur riski almasının engellenmesi de amaçlanmıştır. Yılın ilk çeyreğinde iktisadi faaliyet güçlü seyretmiştir. Söz konusu çeyrekte, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH), yıllık bazda yüzde 5,7 oranında artarken çeyreklik bazda büyüme yüzde 2,4 oranında gerçekleşerek iktisadi faaliyette ivmelenmeye işaret etmiştir. Harcamalar yönünden bakıldığında, ilk çeyrekte özel tüketimin büyümeye yıllık bazdaki katkısı yüksek seyretmekle birlikte azalmıştır. Diğer taraftan, net ihracat 2022 yılının üçüncü çeyreğinden bu yana ilk kez yıllık büyümeye pozitif katkı vermiştir. Üretim yönünden ise yıllık büyümenin temel belirleyicisi hizmetler sektörü olmaya devam etmiştir.
Yılın ikinci çeyreğine ilişkin göstergeler, yurt içi talebin, halen enflasyonist düzeyde olmakla birlikte, yavaşladığına işaret etmektedir. Bu dönemde hem perakende hem de ticaret satış hacim endeksi çeyreklik bazda düşüş kaydederken, söz konusu düşüş ticaret satış hacim endeksinde daha yüksek oranlı olmuştur. Hizmet üretim endeksi, mayıs ayı itibarıyla ikinci çeyrekte yüzde 0,5 oranında sınırlı azalış kaydetmiştir. İkinci çeyrekte imalat sanayi firmalarına yönelik anket verileri, iç piyasa siparişlerinde çeyreklik bazda düşüş olduğunu göstermektedir. Firma görüşmelerinden edinilen tüketim harcamalarına ilişkin tespitler de iç talepte yavaşlamaya işaret etmektedir. Diğer yandan, ikinci çeyrekte iki bayram tatili ve bunlarla bağlantılı idari izinler kaynaklı köprü günlerinin yer alması, talepteki yavaşlamanın seviyesi hakkında net bir görüntü alınmasını zorlaştırmaktadır. Kartla yapılan harcamalar nisan ayında azalırken, mayıs-haziran dönemi dâhil edildiğinde, çeyreklik bazda belirgin şekilde hız kesmekle birlikte, artışın sürdüğü gözlenmiştir. Bunun yanında, kartla yapılan harcamalarda, özellikle ihtiyari olarak sınıflandırılabilecek gruptaki harcamaların azalmaya başladığı izlenmektedir (Mercek Altı 2.2). Beyaz eşya ve otomobil satışları çeyreklik bazda kayda değer düşüş kaydetse de tarihsel eğilimlerin üzerindeki seyirlerini sürdürmüştür. Benzer şekilde, mevsimsellikten arındırılmış olarak tüketim malı ithalatı, mayıs-haziran döneminde azalmakla birlikte halen seviye olarak bir önceki yıl ortalamasının üzerinde kalmıştır. Üretim tarafına bakıldığında ise, mayıs itibarıyla sanayi üretiminin çeyreklik bazda düştüğü gözlenmektedir. Tipik olarak yüksek oynaklık sergileyen sektörler dışlandığında ve iki bayram ile bağlantılı köprü günü etkileri de göz önüne alındığında, ikinci çeyrekte sanayi üretimindeki düşüşün genel endeksin ima ettiğinden daha az olduğu değerlendirilmektedir. Diğer taraftan, mevsimsellikten arındırılmış olarak istihdam ikinci çeyrekte artışını sürdürerek diğer talep ve üretim göstergelerinin genelinden ayrışmıştır. Bununla birlikte, âtıl işgücü oranının mayıs ayı itibarıyla çeyreklik olarak 1,2 puan artması ve halihazırdaki yüksek seviyesi göz önünde bulundurulduğunda, işgücü piyasasının, ana göstergelerin ima ettiği ölçüde güçlü olmayabileceği değerlendirilmektedir. Ücret gelişmelerine bakıldığında yılın ilk çeyreğinde reel birim ücretlerin arttığı gözlenmektedir. Buna karşılık, yurt içi talepte gözlenmeye başlayan dengelenmenin devamı ile, yılın geri kalanında reel birim ücretlerin dezenflasyon sürecine katkı vereceği değerlendirilmektedir. Cari işlemler dengesi yıllık bazda iyileşmeye devam ederken, çeyreklik bazdaki iyileşme eğilimi, hizmetler dengesindeki güçlü görünüme karşın, dış ticaret açığındaki artışın etkisiyle duraksamıştır. Yılın ikinci çeyreğinde, ithalatta ihracattakine kıyasla daha fazla artış gerçekleşmesi sonucunda dış ticaret açığı çeyreklik bazda yükselmiştir. Bu dönemde ihracat iklimindeki iyileşmeyle birlikte dış talep koşulları destekleyici olmuştur. Bu sayede, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış olarak altın hariç ihracat artarken, ikinci çeyrekte yer alan iki bayram tatili ile bağlantılı köprü günleri ve İsrail ile yapılan ticaretin sonlandırılması bu artışı sınırlayan unsurlar arasında yer almıştır. Altın ihracatı ise ilk çeyreğe kıyasla yükselerek toplam ihracatın çeyreklik bazdaki artışında rol oynamıştır. İthalat tarafında, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış toplam ithalat ikinci çeyrekte artış kaydetmiştir. Çeyreklik artışa en yüksek katkılar tüketim ve ara malı ithalatından gelmiştir. Altın ithalatı ve mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış enerji ithalatındaki artışlar ise sınırlı olmuştur. Nisan ve haziran aylarına denk gelen bayramlar ve bağlantılı köprü günü kaynaklı takvim etkileri dış ticaret göstergelerinin seyrinde oynaklığa neden olsa da özellikle altın ve tüketim malları ithalatında mayıs ve haziran aylarında izlenen düşüş eğilimi dikkat çekmektedir. Bunlara ek olarak, mayıs ayı itibarıyla dış ticaret hadlerinin yataya yakın seyretmesi dış ticaret dengesine katkı verirken, birkaç çeyrektir izlenen dış ticaret miktarlarındaki dengelenme süreci yılın ikinci çeyreğinde ithalat miktarındaki artışla beraber duraksamıştır. İthalat miktarındaki artışa tüm ana mal gruplarının katkı verdiği görülürken, tüketim malı ithalat miktarındaki artış diğer gruplara kıyasla daha güçlü gerçekleşmiştir. Hizmetler dengesindeki olumlu seyir, seyahat gelirlerinin katkısıyla güçlenerek sürmüştür. Finansman tarafında, portföy yatırımlarının ağırlığı artarken ikinci çeyrekte net hata ve noksan kaleminde giriş gözlenmiş ve rezervler artmıştır. Temmuz ayına ilişkin geçici dış ticaret verileri, ihracattaki yatay seyre karşın ithalat azalışı kaynaklı olarak dış ticaret dengesinde iyileşmeye işaret etmektedir. Tüketici enflasyonu 2024 yılı temmuz ayını yüzde 61,8 ile bir önceki Enflasyon Raporu’nda sunulan tahmin aralığının içinde tamamlamıştır. Yılın ilk aylarında artış eğiliminde olan küresel emtia fiyatları nisan ayı sonlarından itibaren gerilemeye başlamış ve ikinci çeyrek genelinde belirgin bir değişiklik sergilememiştir. Bu dönemde nominal döviz kuru ılımlı bir seyir izlemiş, Küresel Arz Zinciri Baskı Endeksi tarihsel ortalamasında seyrederek küresel arz koşulları kaynaklı dikkate değer bir baskı olmadığına işaret etmiştir. Bu gelişmeler neticesinde, ikinci çeyrekte tüketici enflasyonu üzerinde üretici fiyatları kaynaklı baskılar zayıflamıştır. Yılın ilk çeyreğinde güç kazanan toplam talep koşullarının ikinci çeyrekte zayıfladığı ancak enflasyonist düzeylerde olduğu tahmin edilmektedir. Yıl sonu enflasyon beklentileri gerilemekle birlikte halen bir önceki Enflasyon Raporu tahminlerinin üzerinde seyretmektedir. 12 ve 24 ay sonrası enflasyon
beklentilerinde ise gerileme daha belirgin olmuştur. Geçmiş enflasyona endeksleme davranışı güçlü olan hizmetler sektöründe, ataleti yüksek olan kira kalemi öne çıkmaya devam etmiştir. Hizmetler sektörü, manşet enflasyondaki katılığa neden olan ana grup olmuş, sektör yayılım endeksi yüksek seyrini büyük ölçüde korumuştur. Türk lirasındaki gelişmeler ve iç talep koşullarının da etkisiyle temel mal grubu fiyat artışları dönem boyunca sınırlı gerçekleşmiştir. Gıda enflasyonu tarafında önceki Rapor döneminde kırmızı et fiyatlarında gözlenen belirgin yükselişler yakın dönemde yerini düşüşe bırakırken, haziran ve temmuz aylarında taze meyve ve sebze fiyatları tarihsel ortalamalarının üzerinde artmıştır. İkinci çeyrekte, enerji fiyatlarının seyrinde doğal gazda ilk 25 metreküpün bedelsiz olarak kullandırılması uygulamasının sona ermesinin etkisi öne çıkmış, enerji fiyatları temmuz ayında elektrik fiyat tarifelerindeki artışın yanında, akaryakıt ve tüp gazdaki otomatik vergi ayarlamalarının yansımalarıyla belirgin şekilde artmıştır. Ocak ayındaki yükselişin ardından yavaşlamaya başlayan enflasyonun ana eğiliminde haziran ayındaki olumlu seyir sonrasında, vergi ve yönetilen/yönlendirilen fiyat gelişmelerinin de etkisiyle temmuz ayında sınırlı bir artış kaydedilmiştir. Ana eğilimde temmuz ayında kesintiye uğrayan yavaşlamanın yeniden tesis edileceği ve ana eğilim göstergelerinde yılın geri kalanında daha ılımlı bir seyrin hâkim olacağı öngörülmektedir. Enflasyonun 2024 yılı sonunda yüzde 38 olarak gerçekleşeceği, 2025 yılı sonunda ise yüzde 14 seviyesine gerileyeceği tahmin edilmektedir. Yukarı ve aşağı yönlü etkilerin birbirini dengelemesiyle 2024 ve 2025 yıl sonu enflasyon tahminleri korunmuştur. Yılın ikinci çeyreğine ilişkin açıklanan veriler, talepteki yavaşlamanın bir önceki Enflasyon Raporu’nda öngörülene kıyasla daha sınırlı kaldığına işaret etmektedir. Enflasyonun ana eğilimindeki gerileme öngörülerle uyumlu gerçekleşirken enflasyon beklentilerindeki gerileme ise öngörülenden daha yavaş olmuştur. Bu çerçevede, söz konusu unsurlar, enflasyon tahminlerini yukarı yönlü etkilemiştir. Diğer yandan, yurt içi ve yurt dışı yerleşiklerin Türk lirası finansal varlıklara talebiyle Türk lirasında görülen ılımlı seyir ve ithalat fiyatları ile yönetilen-yönlendirilen fiyatlara ilişkin varsayımların aşağı yönlü güncellenmesi yıl sonu enflasyon tahminini azaltıcı etkide bulunmuştur. Orta vadeli tahminler üretilirken enflasyon görünümünde belirgin ve kalıcı bir iyileşme sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruşun sürdürüleceği ve ekonomi politikaları arasındaki eş güdümün korunacağı bir görünüm esas alınmıştır. Haziran ayında başlayan dezenflasyon sürecinin önümüzdeki dönemde güçlenerek devam edeceği öngörülmektedir. Mart ayında politika faizinde yapılan güçlü artış ve ilave makroihtiyati tedbirlerin etkisiyle finansal koşullarda oluşan sıkılık, sonraki dönemde para politikası aktarımını destekleyici adımların katkısıyla sürmüştür. Atılan politika adımlarının gecikmeli etkileri de dikkate alındığında, para politikasındaki sıkı duruşun korunması ve finansal koşullardaki sıkılaşmayla beraber talep koşullarında görülen yavaşlamanın önümüzdeki dönemde belirginleşeceği tahmin edilmektedir. Tahminler oluşturulurken aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sıkı kalacak bir para politikası duruşu baz olarak alınmıştır. Kararlı sıkı duruşu vurgulayan para politikası sözlü yönlendirmelerinin de katkısıyla enflasyon beklentilerinin kısa vadede Enflasyon Raporu tahminlerine, orta vadede ise enflasyon hedefine yakınsaması enflasyonda kalıcı düşüşün sağlanması açısından kritik bir öneme sahiptir. Para politikasındaki kararlı duruşun; yurt içi talepte dengelenme, Türk lirasında reel değerlenme ve enflasyon beklentilerinin düzelmesiyle enflasyonun ana eğilimindeki düşüşü destekleyeceği öngörülmektedir. Tüm bu unsurların önümüzdeki dönemde dezenflasyonun güçlenmesine katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir.”